Cellatlar ve Soytarılar’dan...
SANA VE KÂİNATA DAİR
Sonra sen, birdenbire susuyorsun. Yeryüzünün bütün sesleri susuyor. Nesneler ve canlılar susuyor. Herkes ve her şey donup kalıyor. Hayat ritmini yitiriyor.
Sen ne vakit sussan, sessizliğin ürperticiliğiyle çevrelenmiş koyu, yapışkan bir anafor bedenimizi sarıyor baştan başa; ve devinimsiz bir ‘an’dan geriye, tatlı bir melankoli kalıyor ikimize.
Sen susuyorsun; kâinatın bütün sesleri susuyor...
***
Sonra, apansız ve hiç sebepsiz ağlamaya başlıyorsun. Ilık bir hüzün sağanağı süzülüyor kirpiklerinden.
İçimin izbe ve karanlık sokaklarında, yolunu kaybetmiş, evini bulamama korkusuyla dolu küçük bir çocuğun bütün tedirginliğini taşıyarak omuzlarımda, seslere tutuna tutuna, gözlerini arıyorum.
Sen ağlıyorsun; kâinatın bütün dengesi bozuluyor.
***
Ansızın, gülmeye başlıyorsun; küçük bir kız çocuğunun şımarıklığını takınarak... Yeryüzünün bütün nesneleri birbirine karışıyor; iç içe geçip durmaksızın yer değiştiriyorlar... Koskoca kâinat sanki lunaparka dönüyor... Senin gözbebeklerinde atlıkarıncalar, zincirlisalıncaklar...
Ansızın, küçük bir kız çocuğunun bütün şımarıklığını takınarak, gülmeye başlıyorsun.
Benim kalbimde yıkılmış binalar, dağılmış sığınaklar...
***
Havalar soğumaya başlamıştı. Sonbahardı. Ne güzel, dedim içimden... Yağmur sonralarının toprak kokusunu birlikte soluyacağız... Ağaçların yapraklarından soyunuşunu birlikte izleyeceğiz...
Sonra kış gelecek... Sonra ilkbahar... Gökyüzünün kurşuni renklerini, karın yağışını, çiçeklerin insanı sarhoş eden kokusunu birlikte duyumsayacağız...
Ne güzel, dedim... Sanki bütün mevsimler ona adanmış... Sanki bütün kâinat onun için yaratılmış...
***
Bir gece, kâinata yazdım bunları...
Sana değil, ona bir şey olmasından korkuyordum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder